LIZBONLA TANIŞTIM VE BİRAZ AŞIK OLDUM
Veee aylardır beklediğimiz Lizbon tatili zamanı sonunda gelmişti. Siz de hazırsanız yeni yazıma başlıyorum.
2024 Eylül ayında İzmir-Lizbon direkt uçuşunu ve kampanyayı gördüğümüz an biletimiz aldık Eceyle beraber. Sonra hemen otelimizi tuttuk. O oteli elimizi kırılsaydı da tutmasaydık. Adı My Charm Lisbon Suit. Siz sakın sakın ola tutmayın. 3 günde bir havlu değişen otel mi olur kardeşim ya. Rutubetten havlular kurumadı. Girişinde yatan evsizlerle mi dersiniz Allah affetsin ya. Neyse konumuz bu değil yazıma devam edeyim.
Havalimanında bi sandviç bi kahve bi suya 800 TL vererek paraları saçmaya başladık. Ardından 5 saat uçuş için İzmir’den uçağımıza bindik. 5 saat uçuş bile bana çok geldi. Uçakta yürüyüşe çıktık 🙂 Uzun uçuşlar için business olmadıkça gitmemeyi manifestleyerek yolculuğumuzu bitirdik.
Havaalanına indiğimizde inanılmaz bir sıra vardı. Ben diyim 1 saat siz diyin 2 saat sonra havalimanından çıktık. Tüm tatil boyunca nerdeyse sadece UBER ve BOLT kullandık. Hem ucuz hem de çok temizdi. Google MAps’e kaydettiğim tüm konumları linkten bulabilirsiniz.
Uygulamaları ilk kullanımda %50 indirim verdiği için havalimanından otele 3,5 euro gibi bi ücrete gittik. Normal şartlar altında bugün Lisboa Card kullanarak Belem bölgesine gidip Jerónimos Manastırı’na gidecektik ama havalimanında o kadar vakit kaybettik ki otelde biraz dinlenip Benfica-Barcelona maçı için otelden çıktık. Ben sadece ilkokuldayken bir kere Göztepe-Beşiktaş maçına gitmiştim. Maç öncesi stad girişi, maç sahasında stad atmosferi inanılmaz güzeldi. Erkekleri anladığım nadir anlardan biriydi. AMçta tam 62 bin kişi vardı. İnanılmaz bir kalabalıktı. Yılda bir kere maça gidilir bence 🙂 Hemen alandan bir video koyayım.
Ertesi gün yine BOLT’la Sintra, Roca Burnu ve Cascais’e gittik. Sintra’da Pena Sarayı ve Quinta da Regaleira’ya gittik. Pena Sarayı’nın dışı güzel olsa da iç kısım için bence bilet almaya gerek yok. Quinta da Regaleira’ya gerçekten çok mistik ve güzeldi. Kesinlikle ikisine de gidilmeli.




Sintra’da güzel bir kafeye ve çok güzel bir öğle yemeğine gittik. Piriquita II‘da yerel bir tatlılarını ve nata yedik. Yerel tatlıları şeftalili milföylü bir tatlı ve nata yedik. Nata ortalamaydı diğer tatlı da idare ederdi. Ama yağmurdan kaçmak için güzeldi:) Regaleria’dan sonra öğle yemeği için Tascantiga ‘ya gittik. Deniz ürünlerinin her çeşidini söyledik. Hepsi de çok güzeldi. Kesinlikle gidip denenmesi gereken mekanlardan.
Ardından sintra merkezden Roca Burnu’na geçtik. Avrupa’nın en batı ucunu ve Atlantik Okyanus’unu gördük. İnanılmaz beğendik. Çok güzeldi. Taksici hava kapalı gitmeyin demişti ama iyi ki gitmişiz. Manzara, müzikler, hepsi çok güzeldi.Kesinlikle Lizbon’a gidince Roca Burnu’na gitmeden dönülmemeli. Roca burnunda Ece’yle küçük bir fotoğraf çekilme krizi yaşadık. Ben hiç bi fotoğrafı beğenmeyip Ece’ye kızdım sanki kendim çok güzel poz veriyomuş gibi hahaha.



Roca Burnun’dan Cascais kasabasına geçtik. Tam bir zengin yeri o kadar belli ki. Ama çoğu yer açık değildi. O yüzden bi saat falan yürüyüp Lizbon merkeze döndük. Tabi ki Bolt’la 🙂 Cascais’ten bir manzara fotoğrafı koyayım barii

3. günde sonunda Lizbon merkezi dolaşmaya niyet ettik. Dear Breakfast kahvaltı zincirinden Chiado’da olana gittik. Kahvaltı gayet başarılıydı. Beğendik. Bizden iyi puan aldı. Fakat ertesi gün Breakfast Lovers’a gittik. Hiç beğenmedik. Sosyal medya pohpohlanmasından başka bir şey değildi. Son gün Cafe Janis‘ e gittik kahvaltıya. En güzeli burasıydı. Harikaydı. Dear Breakfast ve Cafe Janis kahvaltılarının görsellerini ekliyorum.


Dear Breakfasttaki muhteşem kahvaltımızdan sonra dedik ki biraz da Lizbon merkezi gezelim dedik. Arkadaşlar Lizbon’da kaldığımız her gün yağmur yağdı. Böyle bi şey olamaz. Hani her gün güneşliydi bu Lizbon bize mi denk geldi bu fırtına kıyamet. Neyse dedik yolumuza devam ettik. Önce Praça do Comércio meydanına gittik zaten Rua Augusta Kapısı da orda ardından bi de Lizbon Katedrali merkezde gezilecek yerler bitti 🙂 Ardından Lisboa Card nimetlerinden yararlanmak için Jerónimos Manastırı’na gittik. Böyle bir yağmur olamaz. Her yerimiz ıslandı sırılsıklam olduk. Sokakta aniden beliren yağmurluk satan kişilerden maalesef 10 euroya naylon almak zorunda kaldık ahahaha. İçeriye girince hiç bi şey yokmuş gibi hemen yine poz kestik. Hemen bi before/after koyayım şuraya 🙂


Manastırdan çıkınca bi kuvvet Pastais de Belem’e gittik. Dünyada yediğim en güzel tatlılardan birini yemiş olabilirim. Anlatılmaz yaşanır denen şey böyle oluyor sanırım. Tatlı krizleri geçirerek otelimize geçtik. Çünkü biz yürüyen bir su tulumu olmuştuk 🙂 Harikalar harikası muhteşem ötesi otelimize giderek üstümüze değiştirdik ve Carmo Rahibe Manastırı’na gittik. Girişe 5 euro verdik. Gerek var mıydı yoktu 🙂 olsun görmüş olduk dedik ve yolumuza devam ettik. Manastırdan çıkınca bi baktık ki Elevador De Santa Justa yani ünlü asansördeyiz 🙂 hemen manzaraya baktık. Canım İzmirimde benim balkonumda daha güzel manzaralar var.


Güne Copenhagen Coffee Lab‘da kahve içerek devam ettik. Akşam dşarı çıkalım dedik. Baixa-Chiado bölgesine gittik. Allah sizi inandırsın hepsi 80’ler 90’lardan kalma korkunç barlardı. Bi tane Irish Pub bulduk o da doluydu. Sonra şans eseri çok güzel bir yer bulduk. Cabal cafe… Ortam güzel, kokteyller güzel. Biz bayıldık. Çokta keyif aldık. Bence kesinlikle gidilmeli.
Sabah hava o kadar kötüydü ki alışveriş merkezine gittik. Ece zengin olduğu için sürekli alışveriş yaptı. Ben sadece baktım. Bazen sadece bakarsın….
Alışveriş sonrası eşyaları bırakıp yemek yemeye geçtik. Dediler ki hamburger şöyle güzel böyle güzel. A Cultura do Hambúrguer ‘e gittik. Buraya gidenler sanırım hayatında hiç hamburger yememiş. Boşu boşuna bir sürü para verdik. Hiç güzel değildi. Sakın gitmeyin. Google’da nasıl 4.7/5 puan almış anlamış değilim.
Ardından tüm turist aktivitelerini yapmaya yemin ettiğimiz için Fado izlemeye Lisboa Em Fado‘ya gittik. Bi ara o kadar uykum geldi ki Ece uyuyo mu diye kontrol ettim. Baktım onun da gözü kayıyor ahahah. Neyse uyumadan bitirdik. Biz çok yorulduğumuz için öyle olduğunu düşünüyoruz. Türk halk müziği gibi bi şey. Lizbon’a gidince bu aktivite de mutlaka yapılmalı.

Sonra sokaklarda yürürken beğendiğimiz bi yere girdik. Majong gittiğimiz mekanın adı. Yine çok güzel ortamı vardı. Yaş ortalaması ilkokul 3 değildi 🙂 Gidilir yani. Tabi biz yine tek bi mekanı beğenince ordan kalkmadan oturduk saatlerce.
Ertesi sabah dünyanın en güzel kahvatısını yaptığımız Cafe Janis‘e gittik. Hiç bi kahvaltıcıya gitmezseniz de buraya mutlaka gidin. Artık aşağı doğru inmişken hava güzeldi son gün. Hayret doğrusu biz de şaşırdık ama hava güneşliydi. Dedik ki hadi Belem’e gidelim. Çünkü Jerónimos Manastırı’na gittiğimizde yağmurdan Belem Kulesi‘ni ve Kaşifler Anıtı‘nı görememiştik. Dedik ki toplu taşıma kullanalım. Otobüse bindik. Bizi yarı yolda bıraktı. Çünkü maraton varmış. Biz de maratona katıldık ve birinci olduk 🙂

Yürüye yürüye yol üzerinde LX Factory vardı. Alın size bir balon mekan daha. Hiç gitmeye gerek yok. Üstüne konuşmaya dahi gerek yok.
Daha sonra Belem Kulesi’ne vardık. Yine yağmur başladı. Hemen girişteki kafede kahve içtik, yağmurun dinmesini bekledik. Ardından Belem Kulesi’ni sonunda görebildik. Geldiğimize değdi. Kaşifler Anıtı da çok güzeldi. Heykeller göz alıcı büyüklükteydi.


Tabi Belem bölgesine kadar gelmişken tekrar Pastais De Belem’e gittik. Yine Nataları gömdük:)
Miradouro de Santa Luzia‘ya gitmek isterken yanlış yeri işaretlediğimiz için Bolt’ta Miradouro de São Pedro de Alcântara‘ya gittik ikisinde de mükemmel bir manzara vardı. Miradouro de São Pedro de Alcântara’da da noel pazarı gibi standlar kurulmuştu. Atıştırmalıklar, içecekler vardı. Biz de birer bira alıp manzaranın tadını çıkarıp Miradouro de Santa Luzia’ya doğru ilerledik. Gittiğimiz de çok güzel bir grup canlı müzik yapıyordu. Neredeyse 1 saat oturduk müzik dinledik.
Sonra yine hiç bi blogta ya da vlogta görmediğimiz The Corner Irish Pub‘a gittik. Bu sefer yer bulduk. Yine güzel bi ortama denk geldik. Ve bar-girl’ümüz Türk çıktı. Canım Güliz 🙂 Bize bira ısmarladı, rakıya davet etti onun için az kalsın biletimizi değiştiriyorduk. 🙂 Yine geç saate kadar aynı mekanda kaldık.
Son gece farkettiğimiz şey sarı tramvay ile fotoğrafımız olmadığıydı. İşte ilk ve son fotoğrafımız.

Arkadaşlar şimdi değerlendirme kısmına geçiyorum. Bu tatil gülmekten yerlere yattığımız MÜ-KEM-MEL bi tatildi. Kamera görüntülerinde herkes bizi deli zannetmiş olabilir. O kadar çok güldük eğlendik ki nasıl anlatılır inanın bilmiyorum 🙂 Lizbon gerçekten çok yokuş. Söylenenler gerçek. Buraya bırakın sandalet ve terlikle gelmeyi normal bir spor ayakkabı bile hakkından gelmez. Öğretim görevlisi ayakkabıları iyi olur. Ayrıca Mart ayında hep yağmurlu. Bu sezonda buraya gelinmezmiş. Biz o kadar çok eğlendik ki tekrar kesin geleceğiz güneşli havada. Ayrıca bekar kız kardeşlerim için adeta bir cennet olduğunu belirterek yazımı bitirmek isterim 🙂 İnstagramımı takip etmeyi unutmayın. Tıklayınız.
Eu amo-te Lisboa. Vejo-o novamente.
2 Yorum
Esra
Mayıs ayında portekize gideceğim. Tesekkürler bu güzel bilgiler için
Ece
En cok güldüğüm tatilim, iyi ki varsın❤️Stockholm’de devamı gelecek